LEYLADAN GEÇME FASLINDAYIM…

Bazen diyorum, tüm leylalarımı(!) sevmeyeceğim artık. Bunlar bana zaman kaybettiriyor, elinin tersiyle it bir köşeye, daha hızlı yürü. Mecnun’un vardığı yere daha çok var, orayı görürsün göremezsin ayrı konu asıl mesele kararlı yürümek o zaman durma! Bugünlerde dilime çok sık takılan bir şarkı Leyladan geçme faslındayım, Mevla’yı bulma yollarında… Buselik makamına… Leyla dünya ise biz olması gereken mecnun, buselik makamı ise gül kokulu Peygamberimiz’in (sav) yolu. Halk içinde kalıp, Hakk’ı aramak bize gösterilen yol ama ölçü ve denge üzerine kurulu kainatta problemimiz de ölçüyü tutturamamak değil mi? Bizim halimiz araf diye boşuna demiyorum kendime…

Sıyrılmak ve karışmak arasındaki kesin çizgiyi, birini seçmek olarak algıladığımızda bir şeyler eksik kalıyor. Sadece birini yaptığımızda da hiç olmuyor. Peki çözüm ne? Cehennemin belki dünyanın merkezinde ateş topu gibi saklı ve yakın, cennetin de “Ben mümin kulumun kalbine sığarım.” diyerek içimizde olduğu bir yerdeyiz. Sevgiye dair tüm çabamız bir kalpte yer bulmak ve kalmak değil mi?

Üniversitede ateist bir arkadaşım vardı, birbirimizi severdik. Bana sık sık senin hoşgörünü çok seviyorum derdi. Bunu kendini sorgulamaya bir işaret kabul ederdim. Ben kandillerde oruç tutardım ya ne gerek var vize zamanı buna der gibi gülerek bakar ama oruçlusun akşama yetiş, yorulma diyerek de kollardı. Dosttuk, birbirimize güvenir, sarılırdık. İnanç eksikliğinin getirdiği marjinal yanları vardı ama güzel insandı. Hakikati bulup, yaşaması bir ana, sebebe bakıyordu bana göre. 
Hem kendimizle hem çevremizle çeliştiğimiz zamanları bir düşünün.Bırakıp her şeyi gidesim var dediğiniz anlar oluyor mu sizin de? Olmaz mı! Peki ne yapıyorsunuz o zamanlar?

Sıkıntıya düşerseniz ne yaparsınız?

Ben çocukluğumdan beri konuşurum Allah’la, hiç saklamadan bazen yanlış olduğunu bildiklerimi bile savunmaya çalışacak kadar samimi! “Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.”* ayetinin müjdesiyle Peygamberimiz’e (sav) de mektuplar yazarım kafamda, mürekkebi kurumadan ulaştığını bildiğim mektuplar…

Sıkıntıya düştüğüm zaman kalbimden mektuplar yazıyorum Peygamberimiz’e (sav) ve zihnime koyuyorum, sahibine gönderilmemiş mektuplar gibi. Çünkü hepsi mahcup kelamlar… Bir şey istemeye yüzü tutmayan ama halini de anlatmadan duramayan kulluğumun sesleri… Bana müstehak diyerek susuyorum, nefse ceza vermekle de başarılmıyor çoğu zaman. Elimde tespih, havf (korku) ve reca (ümit) ile tekrarlıyorum ismini ve selamlara koyuyorum halimi. Şifreli sayıları tamamlamaya çalışıyorum, onlar bile yetmez diye de azarlıyorum ara sıra kendimi.

Leyla nasıl bulunur?

Az konuş, az ye, az uyu… Bedeni terbiye et ki, ruh rahat etsin, buralardan geçiyor yolunda gitmenin izleri. Ama çok konuşuyorum, bazen su-i zanlarım oluyor, sessiz ama tehlikeli. Bazen haklıyım diye savunarak kendimi, zanlarımı açıkça konuşuyorum, haklı olsam bile yanılıyorum… Çok yemesem bile az şükür ediyorum. Bolca konuşup, yiyen nefsim uykuya da doymuyor, günler yetmeden yitiyor. Hani Senin gibi olmaya çalışacaktım? Geceyi gafletle geçiren beden, gündüzü ne kadar yaşayabilir Senin gibi? Sorumluluklarımdan kırparak ödüllere ekleyip, -tamam, oldu- dediğim kulluğum ne kadar idare eder beni? Sevgiliyi bu kadar uzaktan takip ederek nasıl biter bu yol?

Hep şekle takılıyoruz biz… Yaşadığımız zaman zaten illüzyonlardan ibaret, bir de kendi şekilciliğimiz, çokça yanılıyoruz. Taa o zamanlar ettiğin duanın sahipleriyiz, dehşetli bir asrın, ahir zamanın… Putlaştırılan hedefler hayatımızın içinde, mabed duvarlarında değil. Masum görünen afyonlar var, bizi uyutan. Nasıl kurtulacağız bunlardan? Adını her andığımızda duyduğunu, selamı alıp cevap verdiğini biliyorum. O yüzden Seni hep aklımda tutuyorum. Mektuba ihtiyaç yok ama bu mahcup kelamları hep yazıyorum. Başkalarının duasında yer almak, belki hiç tanımadığım birinin duasına amin demek için hep dinlediğini bildiğim o halkada kalmak istiyorum…

Kıymetini bilmek… Yalnız değiliz, bizi düşünen ve çok seven bir rehberimiz var diye ümitvar olmak için. Hepimizde saklı, mahcup kelamlar var, dualarımızın içine eklediğimiz… Bizden biri gibi görünen ama Allah’ın isimlerini, sıfatlarını en çok üzerinde taşıyan bir Peygamberimiz var. Bize kapı açmış, ahiret gününe kadar da o kapıda durup bizi kollayacağını müjdeleyen.

Bu kadar çok Leyla varken hayatımda nasıl mecnun olurum? Asıl sevgili bir tane, diğerleri de Onun içinde ise niye gölgeleri ile zaman kaybediyorum. Dünyada Leyla gibi sevdiklerimin ölçüsünü kaçırmak mağlubiyetim ise ben niye ayıkamıyorum o zaman? Zaman zaman hepimizin kafasından geçen sorular… Leyla’dan geçme faslındayım, dünya ile dünyayı yenme faslındayım… 


*Tevbe 9/128-129

10 yorum
Write a comment